Benim için çok değerli bir film “Hayallerim, Aşkım ve Sen” filminde Coşkun karakterine hayat veren tiyatro ve sinema sanatçısı saygıdeğer Oğuz TUNÇ ile Üsküdar Nevmekan Selimiye’de keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim. Oğuz TUNÇ ile tiyatrodan sinemaya, Hayallerim Aşkım ve Sen filmini merkezine alan çok samimi bir sohbet gerçekleştirdim. Söyleşi sonrası şu an İskoçya’da bulunan Hayallerim Aşkım ve Sen filminin senaristi ve aynı zamanda yönetmen olan Ümit ÜNAL ile görüntülü sohbet edip, yaklaşık 20 yıldır birbirini görmeyen bu iki önemli ismi bir araya getirebilmenin mutluluğunu yaşadım. Ümit ÜNAL Türkiye’ye geldiğini kendisini ziyaret etme sözünü de aldık. Hayallerim Aşkım ve Sen filminin birleştirici gücü sayesinde Oğuz TUNÇ ile beraber zamanda sanki bir yolculuk yaptım. Söyleşimizi keyifle okumanız dileğiyle.

Sabri KURBAN: Sinemaya nasıl başladığınız öğrenebilir miyiz?
Oğuz TUNÇ: Sinemaya çocukken başladım. Aynı tiyatroya başladığım gibi. Oraloğlu tiyatrosunda oynuyordum. 3. Yılımdı tiyatroda. 64 -65, 66-67 yılında. Bir yılda iki filmde oynadım. Ondan sonra ertesi yılda bir başka filmde oynadım. Üç filmde oynadım çocukken. Yani o zaman 9 yaşındaydım oynadığımda. Ayhan IŞIK’ın oğlunu oynadım.
Sabri KURBAN: Hangi filmdi öğrenebilir miyiz?
Oğuz TUNÇ: Büyük Kin filmi. İzlemenizi tavsiye ederim. Tunç BAŞARAN’ın çektiği bir film. Tunç BAŞARAN daha yeni gelmişti Amerika’dan. Onun filminde oynadım. Babamı oynuyordu Ayhan IŞIK. Katiller düğün gecesi ablamı ve kocasını katlediyorlar. Onun üzerine işte ben de koşturuyorum. Gizli gözlüyorum. Görüyorum olayları. Babama haber veriyorum. Babam da gelip hepsini temizliyor. Dark bir film. Ama Amerikan filmi gibi bir film. Çok güzel bir filmdir.

Sabri KURBAN: Hayallerim Aşkım ve Sen filmine nasıl dahil oldunuz?
Oğuz TUNÇ: Hayallerim Aşkım ve Sen’de Atıf YILMAZ’ın asistanı Leyla vardı. O önermiş beni Atıf beye. Bir yıl önce Derya ARBAŞ ile Bitmeyen Sevda filmini çekmiştim. Ondan önce de Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda oynamıştım. Leyla söyleyince bakmışlar. Çağırdılar. Gittim hemen anlaştık. Öyle dahil oldum. Senaryoyu gönderdiler. O zaman ben Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oyuncuydum. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda her şeye o zaman izin vermiyorlar. Yılda bir tane filme izin veriyorlardı. İşte o senede Hayallerim Aşkım ve Sen filminde oynadım.

Sabri KURBAN: Filmin çekimleri nasıl geçmişti? Anlatabilir misiniz?
Oğuz TUNÇ: Çekimler harikaydı. Türkan hanım inanılmaz iyi bir rol arkadaşı. İyi bir oyuncu. Atıf bey zaten süper bir yönetmen. Senaryomuz da çok güzeldi. Bütün oyuncular çok iyiydi zaten. Baz oyuncu olarak ta onların hepsi böyle seçme oyuncular. Müşfik KENTER, Fatoş SEZER. Hepsi de zaten benim bildiğim mekanda geçiyor. Beyoğlu’nda. Benim çocukluğum Beyoğlu’nda geçti. Neredeyse hiç ara vermeden çektik filmi yirmi bir günde içinde. Galiba bir gün ara verdik. Bunun dışında arasız, çok hızlı, çok yoğun bir çalışma oldu. Gece gündüz çalıştık. Bitirdik. Güzel bir film oldu.
Sabri KURBAN: O zamanki Beyoğlu’nu anlatabilir misiniz? Beyoğlu nasıldı?
Oğuz TUNÇ: O zamanki Beyoğlu çok değişmiş bir Beyoğlu’ydu. Benim çocukluğumun Beyoğlu’na hiç benzemiyordu. 12 Eylül’den sonra sık sokağa çıkma yasakları, sıkı yönetimler falan oldu ya. O yüzden Beyoğlu karanlığa bürünmüştü. Kap karanlıktı. Işıklar bile yoktu. O zaman böyle büyük birahaneler falan açılıyordu. Öyle bir moda vardı. Beyoğlu bayağı bir korkunç bir yer haline gelmişti. Zaten filmin sonunda ben öyle karanlıklar içinde yürüyerek gidiyorum ya hatırlarsınız. Öyle bir yer oldu. Benim çocukluğumun Beyoğlu’su öyle değildi. Şakır Şukur çok renkli harika bir yerdi. Ama bu 12 Eylül sonrası bayağı karanlık bir Beyoğlu’ydu bizim bu film çekildiği zaman. Şimdiki Beyoğlu tamamen başka. Tamamen böyle ticarethaneler dolmuş gibi. Tamamen turistlere kalmış bir Beyoğlu. Artık tiyatrolar yok. Sinemalar yok. Sanat hayatı çekilmiş bir Beyoğlu var şu anda. Bu üç Beyoğlu birbirinden farklı yani.

Sabri KURBAN: Bir Beyoğlu Düşü sekansının çekimi nasıldı? O sekans çok önemli bir sekans bence.
Oğuz TUNÇ: O Bir Beyoğlu Düşü’nü Atıf bey ekledi. Senaryoda yoktu. Senaryoda başka bir hikaye vardı. Onun yerine bu Bir Beyoğlu Düşü hikayesini koydu Atıf bey. Gayet te iyi oldu. Zaten filmin adı da başkaydı. Adını da Atıf bey değiştirdi. Filmin ilk adı “Yıldızlı Yeryüzü” idi. Ondan sonra Atıf beyin öyle ufak tefek değişik dokunmaları oldu filme. Yani koyduğu ad zaten etkili bir isim oldu. Bayağı herkes söyler söylemez hatırlıyor bu filmi.

Sabri KURBAN: Bir Beyoğlu Düşü Demir ÖZLÜ’nün kitabı.
Oğuz TUNÇ: Demir ÖZLÜ. Onu okudunuz mu?
Sabri KURBAN: Okudum. Evet okudum.

Oğuz TUNÇ: Çok güzel bir kitap. Yan hikayeler de güzel.
Sabri KURBAN: Kendisi de iki yıl oldu vefat edeli.
Oğuz TUNÇ: Maalesef. Tanışamadım kendisiyle. Mesela Melih beyle tanıştım. Melih Cevdet ANDAY ile. Raziye filmi çekime gitmeden önce. Kadir YURDATAPAN’ın ofisinde karşılaştık. Melih beyle tanışma fırsatım oldu. Ama Demir ÖZLÜ ile olmadı maalesef. Bizim filmde bir önceki filmden Avni ARBAŞ vardı. Onunla da tanıştım. Hem Bitmeyen Sevda’da oynadı. Hem Hayallerim Aşkım ve Sen’de de oynadı.
Sabri KURBAN: Filmde hangi roldeydi kendisi?
Oğuz TUNÇ: Hani o kalabalık bir gece bar sahnesi vardı. İşte o sahnede Avni bey de vardı. Kızı Zerrin hanım da vardı.

Sabri KURBAN: Ümit ÜNAL’dan duyduğuma göre filmin çekimlerinde kendisi bulunamamış. Askerdeymiş galiba.
Oğuz TUNÇ: Biz kendisiyle bir kere karşılaştık sadece. Ondan sonra da bir kerede Bebek’te yolda karşı karşıya geldik. O da bayağı oldu. İki kere karşılaştık maalesef. Ama yazdığı senaryoları falan çok beğeniyorum tabi. Çok iyi yazıyor.

Sabri KURBAN: Şu an İskoçya’da kendisi.
Oğuz TUNÇ: Oraya mı yerleşti?
Sabri KURBAN: Evet.
Oğuz TUNÇ: İskoçya çok güzel yer.
Sabri KURBAN: Arada Türkiye’ye geliyor kendisi. Büyükada da oturuyormuş. Ziyaretine gitmeyi düşünüyoruz. Beraber gidebiliriz.
Oğuz TUNÇ: Gideriz.
Sabri KURBAN: Türkan ŞORAY’ın sinemada kuralları vardır. Türkan ŞORAY kuralları diye geçer…
Oğuz TUNÇ: Bizim filmde yıkıldı o. Bizim filmde ilk defa benle öpüştü. Kurallar yıkıldı.
Sabri KURBAN: Bu filmde Türkan ŞORAY dublör kullandı mı?
Oğuz TUNÇ: Hayır. Kendisi oynadı. Ama filmin fotoğraflarındaki görünen kişi ben değilim. Hani fotoğraflarda Türkan ŞORAY öpüştü diye koydukları kişi, benim çektiğim filmdeki kötü aktör var ya. Onun fotoğrafı aslında. O arkadan çekildiği için belli değil. Bizim bir öpüşme sahnemiz vardı yatakta. O Bir Beyoğlu Düşü’nün içindeki olan bir sahne. Yani esas o. Zaten o sahne çekilirken bütün herkes toplandı. Çünkü ilk defa kural yıkılacaktı.

Sabri KURBAN: Müşfik KENTER’i biraz anlatabilir misiniz?
Oğuz TUNÇ: Müşfik bey yani müthiş bir insandı. Zaten bizim konservatuardan mezun. Aynı okuldan mezunuz. Ondan sonra Devlet Tiyatrosu’ndan ayrıldı. Kendi tiyatrolarını kurdular. Kenter Tiyatrosu’nu. Müşfik beyle bu oyunda çalıştım sadece. Yani hep Ankara’da olduğum için karşılaşma, oynama şerefine işte burada nail oldum. Çok şey öğrendim birlikte çalışırken. Yani birlikte oynadığın oyunculardan, yani usta oyunculardan birçok şey kapıyorsun. Bu anlatılabilir şeyler değil. Söze dökülebilecek şeyler değil. Bunu hissediyorsun. Öğreniyorsun sadece. Müşfik bey de çok sakin, çok sevecen biriydi. Yani bu filmdeki en büyük şansımız bütün oyuncular çok iyiydi. Bütün oyuncularda o sakinlik vardı. Atıf YILMAZ’da da vardı o sakinlik zaten. Onun için gayet güzel bir çalışma oldu. Müşfik beyle bir sahnemiz vardı. Onu çok severim. Yolda yürüyoruz. Konuşuyoruz yürürken. Beyoğlu’nun ara sokaklarında. O sahneyi çok seviyorum. Çekimi de çok güzel olmuştu. Çok rahat. Aynı şekilde sanki böyle şimdi seninle nasıl konuşuyorsam öyle bir konuşma şeklinde geçmişti. Benim ilk oynadığım tiyatro olan Oraloğlu Tiyatrosu’nun olduğu Baro Han vardı. Baro Han’ın en üst katı Çatı Restoran’dı. Orada çekim yapıldı. O benim için mesela çok önemli, değerli bir sahneydi. Orada Müşfik beyle bira içiyorduk karşılıklı. Müşfik bey içkiyi bırakmıştı. İçki içmiyordu o sıra. Bir tek o bira. O yüzden içmedi zaten. Ama mesela rakı içme sahnemiz vardı yine evde geçen. Orada ayran içiyordu. Rakı değildi o.

Sabri KURBAN: Filmde Müşfik beyin yatağa düşüp, ölmek üzere olduğu bir sahne var. O sahneyi anlatabilir misiniz?
Oğuz TUNÇ: O sahnede çok güzel bir sahneydi. İşte Fatoş SEZER vardı o sahnede. Türkan ŞORAY da vardı. Deniz hanım da onun arkada görünümlerini canlandırıyordu. O da vardı orada. Yani Türkan ŞORAY çift kişilik oynuyordu ya o sahnede. Kişilikleri. İkisinin karşılıklı yan yana olduğu görünüşlerini de Deniz hanım oynuyordu. Türkan ŞORAY çok iyi oynadı. O kadar güzel oynuyordu ki. Yani şimdi bazı şeylerde karşınızdaki oyuncuyu sizde oyuncu olduğunuz halde seyredersiniz. Değil mi? Güzel oyuncu, güzel oynadı. Orada gayet rahat hem esprili bir biçimde. Tabi tekrar tekrar çekiliyor ya bizim sahneler. Yani bir kerede çekilmiyor. Aynı sahne peş peşe çekiliyor. Değişik açılardan. O zamanki sinema teknolojisi öyleydi. Yani plan yapılıyordu. İşte bir şöyle alıyorlar. Bir öbür tarafa geçiyor oradan çekiyorlar. Ondan sonra yakınları çekiyorlar. Bu şekilde oluyordu.

Sabri KURBAN: Biraz da Coşkun karakterini anlatabilir misiniz? Role hazırlanırken neler yaptınız?
Oğuz TUNÇ: Role hazırlanırken şöyle oldu. Bakın bunu daha önce fazla yerde anlatmadım. Senaryoya baktığım zaman senaryo Beyoğlu’nda geçiyordu. Benim çocukluğum Beyoğlu’nda geçti. Yani adım adım bütün sokaklarını tanıyorum. Bütün o sinema ve tiyatro dünyasının içinde büyüdüm ben. Dolayısıyla bana o kadar yakın bir şeydi ki. Hatta şöyle bir şey. Mesela orada Galatasaray Lisesi’nde bir çekim vardı. Benim çocukluğumu çekiyorlardı. Bu Galatasaray Lisesi’nde ben çocukken yine bir filmde oynamıştım. Kendi tecrübelerim, kendi hatıralarım var. Bir yığın birikmiş. Aynı zamanda oturdum Beyoğlu üzerine ne kadar yazılmış kitap varsa topladım. Hepsini aldım yanıma. Sonra orada otelde kalmam gerekiyordu. Otel olarak özellikle Santral Otel’i seçtim. Şimdi eski bir otel Pera Palas gibi. Gittim orada kaldım. Köhne, yıkılmış, içi geçmiş bir otel. Ama tabi o havayı çok güzel veriyor. Filmin havasını. Orada oturuyordum. Akşamları o kitapları okuyordum. Bir bütün o yirmi bir gün boyunca sadece Beyoğlu’nu soludum. Başka hayatımda bir şey olmadı. O sırada Emek Sineması’nda korku filmleri vardı. Çekimler erken biterse gidiyordum en son suareye. Yetki korku filmi seyrediyordum. Ondan sonra otele gidiyordum. Sabah erkenden çekime gidiyordum. Böyle karanlık atmosfer yani hem günlük atmosferde filmin atmosferi. Hepsini böyle iç içe yerleştirerek. Daha doğrusu benim bütün rol çalışmalarım öyle oldu. Tiyatroda da öyledir. Yani bir rolün içine girdiğim zaman, o provalar sırasında artık o kişi oluyorum. Kendimi tamamıyla ona alıştırırım. Kendimi değiştiririm. Başka bir insan olurum. Onunla ilgili her türlü araştırmayı yaparım. Genellikle önemli yazarları oynadım. O yazarın mesela bütün eserlerini okurum. Bütün yazılarını takip ederim. O zaman Ümit beyin bizim filmden önce bir tane filme çekilmiş senaryosu vardı. Teyzem filmi. Onu seyrettim. Atıf YILMAZ’ın filmlerine falan baktım. Yani elimden geldiğince dersime çalıştım.
Sabri KURBAN: Eski Yeşilçam ile şimdiki Türk Sineması arasındaki farklılıklar nelerdir? Nereye evrilmekte Türk Sineması?
Oğuz TUNÇ: Yeşilçam bitti. Yani zaten Yeşilçam’ın son filminde ben oynadım zannediyorum. Raziye filmi. Yusuf KURÇENLİ’nin çektiği. Benden sonra Yusuf KURÇENLİ bir film daha çekti. Atıf YILMAZ bir film çekti daha sonra. 92 yılıydı benim en son oynadığım. 92, 93, 94 gibi Yeşilçam bitti. Ondan sonra Yeşilçam yok. Ondan sonraki sinema başka bir sinema. Şimdiki Türk Sineması’nın Yeşilçam ile hiçbir ilgisi yok artık. Bir ara reklamcılar geldi. Yavuz TURGUL’lar, Sinan ÇETİN falan işte. Sinemaya reklamcılar hakim oldular. Sonra bu diziler başladı 2000’lerden sonra. Diziciler hakim oldu. Okullular çıktı piyasaya. Artık okullular oyunculuk çekmeye başladılar. Dolayısıyla her şey değişti. Yeşilçam çok halkla iç içeydi. Ama okuldan yetişenler biraz halktan uzak. Bu yüzden de yapılan filmler ya böyle sanatsal film yapmanın peşinde. İşte festivallere falan. Ya da böyle o kadar kalitesiz şeyler yapıyorlar ki. Yani yazık. Seyirciye yazık. O Yeşilçam bu kadar kötü şeyler yapmıyordu. Ama düzelecek. Böyle kalmayacak. Yani böyle sallana sallana dengesini bulacak. Şimdiki gençler tahmin ediyorum daha iyi bir sinemayı oluşturacaklar. Ama Geçmişle kopukluk var. Tiyatroda da var. Sinemada bu var. Geçmiş ve gelecek arasında o köprü olacak usta çırak ilişkileri kalkmış durumda. En, en kötü yanı bu, bu işin.

Sabri KURBAN: Filmde Coşkun karakteri amacı şu: Senarist olmaya çalışıyor ama görüyor ki yönetmen filmi başka bir biçime çeviriyor. O film bambaşka bir film oluyor. Burada aslında Ümit ÜNAL kendinden bir şey mi anlatıyor?
Oğuz TUNÇ: Zaten filmin senaryosunu ben elime aldığım zaman kendini anlatıyor diye düşünmeye başladım. Yani Coşkun karakterinin kendisi olduğunu düşündüm. Aynısını yaşadık ta film boyunca. Çünkü Atıf YILMAZ senaryoyu aldı ve didik didik etti. Oradan oraya çekti. Hepsini değiştirdi. Ümit ÜNAL’ın senaryosu değil seyrettiğiniz tabi. Kendisi söylemedi mi? Kendisine sormak lazım o zaman. Ben sordum kendisine. Bir şey demedi. Bir Beyoğlu Düşü yok mesela onun senaryosunda.

Sabri KURBAN: Fakat Bir Beyoğlu Düşü hikayesi çok güzel oturmuş filme.
Oğuz TUNÇ: Ama şöyle bakmak gerekiyor. Senaryo çok önemli değildir. Yani bir filmi yapan yönetmendir. Yönetmenin dediği olur. Ya oyuncu yönetmendir, ya senarist yönetmendir. Yani benim sinema hakkındaki düşüncem bu. Yani yönetmen ne istiyorsa, ne anlatmak istiyorsa odur esas. Senaryo yönetmenin sadece yönetmenin kullandığı malzemedir.
Sabri KURBAN: Ama senaryonun da iyi olması gerekmiyor mu sizce?
Oğuz TUNÇ: Yok gerekmiyor.
Sabri KURBAN: Senaryo kötüyse yönetmen ne kadar iyi çekerse çeksin…
Oğuz TUNÇ: Hayır, hayır. Her şey yönetmendedir. Yani yönetmen aslında hiç senaryosuz da çekebilir. Mesela Yılmaz GÜNEY hiç senaryosuz çekiyordu. Yani senaryo şart değil. Senaryo elinde kullanabileceğin güzel bir araç. Onun için senaryoya çok büyük şeyler atfetmemek gerekiyor. Hatta birçok büyük yönetmen aslında kendi senaryosunu kendisi yazıyor. Aslen doğrusu da o. Kendi senaryonu kendin yazacaksın.
Sabri KURBAN: O yüzden Ümit ÜNAL da yönetmenliğe yöneldi.
Oğuz TUNÇ: Doğrusu da o zaten. En iyisini yaptı. En doğrusu kendin yazıp kendin çekeceksin. Aynı zamanda kendini oynaman biraz zor da. Bunu yapman zor. Ama bunu yapanlar da var.
Sabri KURBAN: Sizin senaryonuz var mı? Hiç senaryo yazdınız mı?
Oğuz TUNÇ: Yok. Ben bunu bildiğim için senaryo yazmaya kalkmam. Ama sinopsis yazdım. Yani konuları olan. Oturup senaryo yazmam lazım. Haliyle uğraşmadım. Senaryo yazdıracak profesyonel bir yığın insan var. Ve yazdırırsın. Ama fikir başka bir şey. Yani sinopsiste fikrin vardır senin.
Sabri KURBAN: Asıl temel hikaye olacak yani?
Oğuz TUNÇ: Hikaye yok. Fikir önemli.
Sabri KURBAN: Hikaye olduğu zaman senaryoyu yazarsınız. Senaryo yazma tekniğini biliyorsanız.
Oğuz TUNÇ: Senaryo yazmak teknik bir iş. Yani sanatsal bir iş değil. Sanatsal olan kısım yönetmenler.
Sabri KURBAN: Yakın bir zamanda bir filmde oynamayı düşünüyor musunuz?
Oğuz TUNÇ: Şimdi işte yeni teklifler var. Sakalı ondan bıraktım.
Sabri KURBAN: Hangi filmde oynayacaksınız?
Oğuz TUNÇ: TRT’ye bir şey proje vermiş Nazif bey yine. En son Karınca filminde oynamıştım. Karınca’yı seyrettiniz mi? TRT’de oynadı geçende. İşte onu Nazif TUNÇ yönetmişti. Şimdi kendisi yeni bir projeyi TRT’ye vermiş. O projeyi bana gönderdi. Senaryoyu okudum. Tamam dedim. Ben bunu oynarım. Anlaştık. Eğer proje TRT’den geçerse ve çekelim derse oynayacağım.

08.10.2022
Sabri KURBAN